22 Ağustos 2010 Pazar

izmire yeni geldim. otobüste yanımda oturan cocugun tabancası vardı, cinnet geçirip hepimizi tarar diye korkudan gözüme uyku girmedi valla, 8 saat cin gibi geldim. nilüfer iyice bozdu artık, geçen sne de bilgisayarımı çaldırmıştım, bu sefer silahlı bir bebe....

20 Ağustos 2010 Cuma


hani ramazandayız içki falan içilmez derler, aileden almadığımdan olsa gerek dine karşı pek ilgi ve alakm yoktur. kahveyle kokteyl yaptık, pek hoş, pek güzel güzel oldu.

bak bunu yazarken aklıma geldi. ben barda çalışırken, müdavimleri vardı barın, bunlar ramaznda da gelirlerdi, her gece abartsız, ama alkol almazlardı, bira bardağında elma suyu içerlerdi. ciddi söylüyorum. gel bütün sene iç, ramazanda da gel ama dini bütün müslüman ol yok öyle yağma. bende o meyve sularına 10 lira yazardım, sırf gıcıklığına...

o da geldi geçti, 20 liraya 13-14 saat çalıştığımı bilirim. neyseki barın tipi ayrıydı, bara oturanlarda bayana tip atmamayı erkekliklerine yediremediklerinden günde 40-45 alıyordum ben. aklıma geldi paylaşayım dedim. azcık sarhoşum. muhtemelen yarına silerim bunları..

16 Ağustos 2010 Pazartesi

fear factor aksiyon


hani bi yarışma var ya star tv de, fear factor aksiyon diye ona sardım 1-2 haftadır.yazma gereği duydum nedense. aptal bi şey. yarışmacılar sürekli dalasıyor birbirleriyle. hele biri var akın galiba adı. deli oldum o adama, nasıl bi özgüven o! elenemedi bi, gıcık oldum.neyse gelelelim konuumuza

ben o yarışmaya katılsam kesin ölürüm, kalp krizinden...

yükseklikten korkarım, karınca dahil bütün böceklerden korkarım, hele kapalı bir yerde kalmaktan... parmaklığı olan evlerde uyuyamam mesela..

iyi cesaret diyorum oraya katılan hatunlara, fareleri, böcekleri falan ağızlarına alıyorlar. ıyy iğrendim bi an.

böyle aptal saptal şeylerle vakit harcamama sinir olsamda izletiyor aptal yarışma kendini. ciddi ciddi merak ediyorum kim birinci olacak diye.

not: kendime küfrettim

12 Ağustos 2010 Perşembe


kahvenin şipariş ettiğim pastası geldi, resimde görüldüğü üzere. ama kahve yok, tek başıma kutlarım artık doğum gününü. uzun uzun plan yapıp planın bok olmasından nefret ediyorum. iş de bulamadım hala...

özet: hayat boktur

8 Ağustos 2010 Pazar

istiridye çocuğun hüzünlü ölümü


adam ilan-ı aşk için kum tepesini

düğün için deniz kıyısını seçti.

ve dokuz günlük balayı

capri adasında geçti.

ilk akşam yemeği: balık yahnisi

doğrusu çarpıcı bir yemek.

adam yumuladursun

kadından bir dilek.

dileği yerine geldi: bir bebek

ama bir sorun doğdu o an:

bir insan mıydı bu doğan?

gerçi beşer parmak vardı

ellerde ayaklarda

işitip hissediyordu da

öyleysemesele neydi ki?

ah bu çocuk

öyle tuhaf bir şeydi ki!

o aşk hikayesinin sonu buydu

bu doğum o mutluluğun sonuydu

çıkıştı doktora kadın:

benim olamaz bu.

çok farklı huyu suyu.

kokusuna bakın:

okyanus, yosun ve deniz suyu!

doktor içerledi

hanımefendi,kabahat benim mi

oğlunuz yarı-istiridyeyse

siz yine şanslısınız dün bu ilde

gagalı bir kız doğdu

. üç kulaklı.

her neyse.

sizen iyisi şirin bir eve taşının:

sahildeuygun isim arandı epey. sonunda

sam oldu adı.

tabii aslında

midyeye benzeyen o şey

sonra herkeste bir merak bir merak

istiridye çocuk ne zaman kabuğundan çıkacak?

bir gün thompson dördüzleri onu görünce

çift kabuklu diye alay edip kaçtı çabucak

bir bahar günü sokakta unuttular

sam yağmur altında kaldı.

biriken suyun mazgaldan gidişine

baktı-daldı.

annesi arabayı otobanda durdurmuş

ön panele vurup duruyordu

keder,hüsran,ızdırap.

tahammül etmek zordu.

bir gece hayatım dedi kocasına

sakın alay ettiğimi sanma

bana tuhaf gelen bir şey var

kızmaca yok ama.

anlaşılan

yataktaki sorunlarından ötürü

oğlumuzu suçluyorsun her an

"adam perişan.macunlar merhemler denedi

umutlanıp zaman zaman

iksirler losyonlar

ve kaşındıkça kaşındı kan-revan.

doktor dedi ki adama

kesin bir şey denemez ama, belki

derdinizin devası derdinizin sebebi.

istiridye seks gücünü arttırır derler.

kim bilir,oğlunuzu yerseniz

saatlerce sevişmek size vız gelebilir.

gece adam usulca

süzüldü oğlunun odasına

gözünde kan,alnında ter,dilinde yalan.

mutlu musun evlat? doğrusu

cennet dururken

çekilmez böyle hayat

düşün bi kere bezip de bu hayattan

ölmek istemez mi insan?"

gözlerini kırpıştırdı sam

ama cevap vermedi.

babası iyice kavrayıp bıçağı

gevşetti kıravatı.

tam tutmuş kaldırırken

oğlu ceketine damladı

adam kabukları ağzına dayadı

ve gidiverdi sam boğazından aşağı

sam'dan arta kalanları

hemen götürüp gömdüler

deniz kıyısına, kumsala.

bir damla gözyaşı, bir dua.

ve pürtelaş döndüler yuvalarına.

istiridye çocuğun mezarı:haç

sahile vurmuş olanbir tahta parçasından

ve kuma yazılmış bir söz:

kurtarır hazret-i isa

ama silindi haritası

denizin ilk kabarmasıyla.

Tim Burton

7 Ağustos 2010 Cumartesi

???

herhalde kahve uzakta olduğun sürekli onunla ilgili şeyler geliyor aklıma. zaman geçtikçe unutuyor insan. mesela " bi kere de ben öpeyim, hep sen mi öpeceksin" cümlesiyle başladı bizim ilişkimiz. o gün kahve gittikten sonra bütün gün onun giydiği pijamalarla dolaşmıştım evde, kokusu sinmişti... msn'den gitar çalıp şarkı söylemişti bir keresinde de...
aramızdaki yaş farkı o zmanlar çok korkuturdu beni. ben 22 yaşındayım o 37. artık tek sorun aramızdaki yaş farkına ailemin vereci tepki. onun içinde önce benim bir iş bulmam lazım.
bir kere bara gitmiştik, fenerin maçı vardı, o zamanlar saklıyoruz ilişkimizi, gol olsada sana sarılabilsem demişti bana:) çok kızıyordum ona, ilişkimizi saklamak istediği için, çünkü arkasından konuşulacak olan bendim, bana orospu diyecekti herkes... ne oldu, zmanla herkes öğrendi. çok özledim 3 gündür yok, benim 1 ay ondan uzakta kaldığım, gün saydığım oldu ama. beraber yaşadığınız evde tek başına kalmak daha zormuş...

6 Ağustos 2010 Cuma

kahvem


" bi kere de ben öpeyim, hep sen mi öpeceksin" diyerek öpmüştün beni boynmdan. ne düşünüyordun bana o öpücüğü verirken hala bilmiyorum. üzerinden 1.5 yıl geçti ama ben hala bu soruya cevap veremiyorum. sen neden izin verdin diye sorabilirdin , benimki izin vermek değildi. ben istiyordum o öpücüğü ve sonraki bütün öpücükleri...

seni arayıp, "bende seninle gelebilir miyim?" diye sorduğum akşam, gel deseydin, her şeyi arkamda bırakıp gelirdim seninle. düşünmeden gelirdim. gel demeni bekledim, ufacık bir kelime, sadece GEL! ama demedin, onun yerine "doğru olur mu?" diye sordun. öpüşmemiz doğru muydu? bana böyle bir şey sorabildiğine göre doğru değildi. elimi tuttuğunda "alev alev yanıyorsun" demiştin, şimdi ellerim buz gibi, sen yanımda değilsin...

o kadar hızlı oldu ki her şey, en azından benim açımdan öyle. durup düşünmedim ben ne yapıyorum diye, sadece bıraktım kendimi. senin yanında heyecan vardı, hala var.uzun duştayken seni öpebilmenin heyecanı,battaniyenin altından sana dokunmanın heyecanı, beni öperken nefesini duymanın heyecanı... senin yanında olmak bana iyi geliyor be tatlım, bakma öyle ağladığıma ya da arkama dönüp gittiğime, senin yanında olmayı seviyorum ben. sadece öpüşüp , elele diz dize durmayı da değil.hiç bir şey yapmadan oturmayı, boş boş televizyon izlemeyi, yemek yemeyi, kahve içmeyi... hepsini seviyorum.

normal mi senin yanında olmayı böyle istemem? çabuk tüketiriz diye korkuyorum, böylesi keyifli, güzel.

bir de şu siktiğimin toplum baskısı olamasa! çıkıp ortaya diyebilsem ben kahveyi seviyorum diye, size ne, bu BENİM HAYATIM diye avaz avaz bağırabilsem. şu boktan hayatın ve boktan toplumun dayattığı değerlere göre yaşamaktan bıktım. ille kendimi kısıtlayacağım, istediğim gibi yaşayamayacağım. "AAA o ne der sonra" sorusu kafamın içinde beynimi kemirecek. bu normlar benim değil! ama onlara göre yaşamak zorundayım

kendi hayatının anarşisti olmanı engeller toplum. düzenini bozma sonra üzülürsün, mutsuz olursun.... ama istediğin yerle bir etmektir o hayatı, sonra yeniden inşa etmek, belki gözyaşları olacak orada ama kendi kendine kuracaksın bilinmez geleceğini. hem ne belli , belki kahkahalar olacak, bilemezsin denemeden... öyle bir işlerler ki beynine, cesaret edemezsin, dışlanma korkusu baskın gelir vazgeçersin. sanırım ben bunu birazcık başardım ve mutluyum. gözyaşıda var kahkaha da var yeni yaşamımda. sen benim hep kahkahaları ol! tekrar söylüyorum iyiki varsın, iyi ki girdin hayatıma ve ben bir süre daha orada kalmanı istiyorum, kim ne derse desin, ne düşünürse düşünsün...

5 Ağustos 2010 Perşembe

kabus


dün gece kahve manisaya gitti. annesi hastaymış galiba, banada bir şey söylemiyor ki. ne oldu ne bitti... allahım deli gibi korktum dün gece, yalnız kalmaktan bu evde. birinci katta olduğunu söylemiştim.tüm pencereler kapalı yattım bu sıcakta. bir sürü kabus gördüm, hele bir tanesi çok feciydi.

kahve vuruluyordu, deli gibi sokaklara koşuyorum yardım edin edin diye, sonra bir komsu geliyor, ölmek üzere falan diye, çok net hatırlıyorum.%3 yaşama şansı var diyo, bunu diyen adamda doktor değil, taksi şöförü. hüngür hüngür ağlayarak uyandım, uyanıncada uzunca bir süre ağladım, öyle ki sabah kalkınca gördüm, ağlamaktan gözleri şişmiş. ne anlama geliyorsa bu artık...

bu evde kahve olmadan kalmaktan nefret ediyorum, acaip korkuyorum yalnız kalmaktan, bir an önce geri gelse...

3 Ağustos 2010 Salı

bebeler ve zeytin

bütün günümü pisilerle oynayarak geçirdiğim için olsa gerek, zeytini( allahım ne kadar yaratıcıyım, bula bula zeytin ismini bulmuşum kediye koyacak) aldığım ve onunla geçirdiğim 3 yılı anlatasım geldi( biliyorum bu da çook ilgi çekici) kedimle 3 yıl!
zeytin bildiğin sokak kedisi ama petshoplarda 10 liraya satılanlardan. eve çıkınca her kız gibi hayvan krizim geldi ve 1 yıl sevgilimi ikna edemedim kedi almaya onun yerine speedy gonzales aldık. 6 ay falan yaşadı, bir gün izmir de kafesini temizlerken onu güneşin altında, balkonda unuttum, içeri almayı hatırlayana kadar ölmüştü, huzur içinde yat Tıknaz. sonra da zeytini aldım. petshopta 3 tane kedi vardı, bir tanesi çok ufaktı, diğeri uyuz bişiydi yatıyordu, bir tabeside kafese parmağımı uzatır uzatmaz saldırdı, o an işte dedim benim kedim bu olamalı. ufakken çok kötü osuruyordu, bir de kafamı ısırırdı, eve gelen misafirlerin bacaklarına saldırırdı. onu yüzünden bi süre hiç bir arkadaşım gelmedi bana.
sonra 1. katta bie eve taşındım 1.5 yıl önce, zeytin sokakla tanıştı. çok hatırlarım gecenin 2sinde sokaklarda kedi aradığımı eve gelmeyince, çocuğum sanki, sonradan alıştım 3-4 gün gelmediği de oluyor artık. en son hamile kaldı, yedi yedi yedi, yarım dünya oldu bildiğin.
doğuracagı gün azıma sıçtı, internetten gerekli araştırmaları yapıp doğuma hazırlandık ailecek. herhalde geceden başladı sancıları bütün gece miyavvvv miyavv diye gezdi evde, bir gram uyuyamadım, yanında durunca susup yatıyor ama ayrılınca evi inletiyor, doğum başladıktan sonra pek siklemedi beni 3 tane bebe doğurdu 7 saatte.
benim sürtük kedim yavrularını bırakmamak için artık en fazla 5-10 dakika dışarı çıkıp geri geiyor artık.
ya bi de bu doğurdu bebelerden biri( adını zilli koydum) boyuna bakmadan kıhlıyor, 1 aylık bebe nasıl kıhlıyor bana, elime alıp kafasını koparasım geliyor, dokununca sanki işkence yapıyormuşum gibi viyaklıyor şırfıntı.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

BEBELERİM


kedicim doğurdu, bende bıcırıkların fotoğraflarını çekiyorum, en güzeli bu ama. mama kabının bi tarafına götünü koyup diğerinden mama yemeye çalışan zilli:)

15.01.09


insanlar neden sınırlarını bilmiyorlar? çığlık atıyorum artık dur diye... sanki kulakları tıkalı, benim sesimi bastırmak için daha fazla açıyorlar müziğin sesini! sonra tek tek saldırmaya başlıyorlar, ölümüne! canımı yakmak için tek tek atıyorlar okları, canımın yanmadığını göstermeye çalışırken, daha çok acıyor canım. artık ağlamaya başlıyorum, canım acısın istemiyorum, nafile... ataklar devam ediyor ben küçülüyorum. ufacık yapayalnız kalıyorum. çaresizce oradan oraya gidiyorum, belki birisi beni anlar, yaralarımı sarar, göğsüne yatırıp saçımı okşar, beni sever, sımsıkı sarılır ben yanındayım der gibi...

sevdiğini, sevdiğini söyledğin birini nasıl mutsuz etmek için çaba harcarsının? harcıyamazsın! seviyorsan, bu sevgiyi tüm hücrelerinde hissediyorsan, zamansızca hayallerinde onunla birlikteysen,düşünürken bile yüzüne o şapşal gülümseme gelip yerleşiyorsa...

BEN SEVİYORUM! hayatı, yaşamayı, sabahın serinliğini, türk kahvesinin kokusunu, arkadaşımla oturup hayatın boktanlığı hakkında konuşmayı,kahveyle tekrar tekrar yüzüklerin efendisi izlemeyi,bazen ağlamayı bazen de delicesine gülmeyi...

bunların arasında yerin yok artık, seni çıkardım hayatımdan tamamen, geçmişi de olamayan gelecek hayallerini de. artık gülümseyerek bakamıyorum yaşadıklarımıza...

ÇIK GİT HAYATIMDAN ARTIK!